Aşk, yüzyıllardır edebiyatın sınırlarını zorlayan tema. Halk arasında söz söyleme ve yazma gücünü son derece kullanabilen kişilerin hayal gücü ile canlanan; şahlanan bu tema beni de bu gece ayaklandırdı.
Müzik listemde sırası gelen bir şarkı. Aslında şarkı değil; Batı kültüründe efsanevi bir nazım biçimi olan 'balad'dan söz ediyorum. Balad, 3 uzun 1 kısa bentten oluşan şiirlerdir. Neyse, bu balad, Herr Mannelig ile bir kadın trol arasında geçen diyaloğu konu edinmiş. Haggard, bunu öyle güzel yorumlamış ki sadece dinleyip geçemedim bu gece.
Bir sabahın erken saatlerinde atıyla yolculuk yapan şövalye Herr Mannelig, kuş cıvıltılarının tatlı ezgisiyle yolcuğunun tadına varırken saatlerdir kendisini izleyen kaba bir kadınla karşılaşıyor. Hatta kadın, şövalyenin yolunu kesiyor diyebiliriz. Şövalye Herr Mannelig, kadından bir evlenme teklifi alıyor.
Bay Mannelig, Bay Mannelig, benimle evlenmez misin,Memnuniyetle sana vereceklerim karşılığında?Sadece evet veya hayır diye cevap verebilirsin,Evlenip evlenmeyeceğine.
Bay Mannelig, muhakkak korkmuştur. Belki de davranmıştır kılıcına; fakat dağ trolü hiç fırsat vermeden devam eder. Zenginliğinden, ona vereceği nimetlerden bahseder. Kısacası Herr Mannelig'in teklifi kabul etmesi için her şeyi söyler:
Sana on iki şahane binek atı vereceğim,Gölgeli bir koruda otlayan.Ne sırtlarına semer vurulmuş,Ne de ağızlarına gem.
Bir şövalyenin belki de ilk isteyeceği şeylerden biridir bu değil mi... Dikkatini çekmiş midir sizce bu on iki özgür binek atı? Belki de Şövalye Mannelig'den kat kat büyük bir yapıya sahip olan trol, yine fırsat vermeden teklifini ballandırmaya devam eder.
Sana on iki güzel değirmen vereceğim,Tillö'yle Ternö'nün arasında.Taşları en kızıl pirinçten yapılmış,Çarkları da gümüşle doldurulmuş.
Bir dağ trolünün bir insana aşık olması ve onun yoluna tüm servetini sermesini düşünemiyorum. "Aşk böyle bir şey işte!" der geçersiniz belki de... Ama bunun arkasında beşeri güçlerin çok üstünde bir güç yok mudur? Bur durum sadece böyle bir cümle ile geçiştirilmeye çalışıldığında insan beyninin ve zekâsının yetersizliğinden söz ederim.
Aşkını elde etmek için bitmek bilmeyen varlığını sıralamaya devam eden belki de Herr Mannelig'in karşılaştığı kadınların en çirkini olan dağ trolü, onun için her şeyinden vazgeçmiş bir vaziyetle yalvarırcasına şunları da ekler:
Sana altın yaldızlı bir kılıç vereceğim,
On beş altın halkayla şangırdayan.
Savaşta dilediğince çarpış onunla,
Meydanda sen fatih olacaksın.
Bir o kadar da şövalyenin zaaflarından faydalanmayı bilen trol, her yolu denemekten çekinmiyor. Şövalye ise büyük ihtimalle gördükleri ve duydukları karşısında hayrete düşmüştür; lakin trol hayretine hayret katacak bir biçimde onunla evlenmeyi kabul etmesi şartıyla vereceği hediyeleri sıralamaya yalvararak devam eder:
Sana yepyeni bir gömlek vereceğim,
Giyilebileceklerinin en parlağını.
İğne iplikle dikilmemiş de
En beyaz ipekle örülmüş.
Sanırım artık varlığını yitirmiş bir bilinçle Herr Mannelig'in önüne diz çökmüştür dağ trolü. Nefesi tükenmiş, yorgun argın susmuştur. Belki de yaşlı gözleri de olmuştur artık... Ağlayamaz mı dersiniz bir trol?
Bu sessizliği ve durgunluğu bozan bu kez Bay Mannelig oluyor:
Böyle armağanları memnuniyetle kabul ederdim,
Hristiyan bir kadın olsaydın.
Ama biliyorum ki sen en kötü dağ trolüsün,
Necken'le şeytanın tohumusun.
İşte. Bu gün için saatlerce takibe aldığı ve belki günler, haftalar belki de yıllardır uzaktan izlediği, bir gün karşısına dikilip aşkını ilan ederek evlenme teklifinde bulunmayı hayal ettiği, onun için kim bilir ne acılar çektiği adam ona böyle bir cevap veriyor: "Kötüsün, şeytanın tohumusun..."
Dağ trolü koşup çıktı,
Feryat edip gürültüyle haykırdı.
Yakışıklı silahtar benim olsaydı,
Azabımdan kurtulacaktım.
Bu bent trolün tüm duygularını tasvir etmeye yeter midir acaba? Peki benim bu satırlarım yeter mi? Hayır! Bu acıyı anlayabilmek için o anda orada olup trolün haykırırken sesinin nasıl yırtıldığını duymak gerek.
İnsanın vicdanı sadece kendinden olanlar için midir... Siyah ile beyazı bir araya getirmemize engel olan çok şey var. Bu çok şeylerden biri de işte şurada, birkaç satır yukarıda, duruyor.
Belki de atıyla çoktan uzaklaşmış olan şövalyenin, dağ trolünün yüzünü yere kapatıp, ağlayarak, haykırarak yalvarması, umurunda değildir.
Bay Mannelig, Bay Mannelig, benimle evlenmez misin,
Memnuniyetle sana vereceklerim karşılığında?
Evet veya hayır diye cevap verebilirsin,
Evlenip evlenmeyeceğine.
Yorumlar
Yorum Gönder